Türk hukukunda evlilik birliği içerisinde eşlerin birbirlerine karşı birtakım yükümlülükleri bulunmaktadır. Eşler evlilik birliğinin mutluluğunu beraberce sağlamak, çocukların eğitimine, gelişimine, gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler. Aynı zamanda birbirlerine karşı sadakat yükümlülüğü altındadırlar. Eşler evlilik birliği süresince birbirlerine ve birliğe maddi ve manevi destek olmakla yükümlüdürler. Bu yükümlülüklerin ihmali halinde ihmal eden tarafa kusur atfedilecektir.
Boşanmanın da birtakım sonuçları vardır ki bu sonuçların doğabilmesi bir tarafın kusur oranına bağlanmıştır. En başta boşanma davası açabilmek eşin kusuruyla bağlantılıdır.
Şöyle ki; dava açan eşin kusuru diğer eşin kusurundan daha ağır olduğu takdirde kanun, daha az kusurlu olan eşe davaya itiraz etme hakkı tanımıştır. Ancak bu itirazın hakkın kötüye kullanılması hali teşkil ettiğinin anlaşılması ve evlilik birliğinin esasında ağır derecede sarılmış olduğunun ve evliliğin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yararın kalmadığının fark edilmesi halinde boşanmaya karar verilecektir. Aksi takdirde daha az kusuru olan eşin itirazı ile birlikte evlilik birliğinin devamına karar verilecektir.
Bunun yanında boşanma davası ile birlikte yahut boşanma davası sonucunda bağımsız bir dava ile talep edilebilecek olan birtakım kurumlar vardır. Bunlar; yoksulluk nafakası ve tazminattır. Mahkeme eşlerin kusurunun tespitini yapmadan nafakaya yahut tazminata hükmedememektedir.
Türk Medeni Kanunu’nun 174. Maddesine bakıldığında maddi veya manevi tazminat talep etme hakkı olan tarafın “kusursuz veya daha az kusurlu” taraf olabileceğine hükmedilmiştir. Ayrıca yine 175. maddeye göre yoksulluk nafakasını, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf “kusuru daha ağır olmamak koşuluyla” talep edebilecektir.
Tüm bunların yanında boşanma sonucunda mal paylaşımı yapılmaktadır. Yine mal paylaşımında bazı değerlerin paylaşımı hususunda eşlerin kusur durumuna oranla paylaştırma yapılmaktadır. Mal paylaşımı hususunda “artık değer” konusu mevcuttur.
Türk Medeni Kanunu 231. maddesinde de tanımlandığı üzere: “Artık değer, eklenmeden ve denkleştirmeden elde edilen miktarlar da dahil olmak üzere her eşin edinilmiş mallarının toplam değerinden bu mallara ilişkin borçlar çıkarıldıktan sonra kalan miktardır.” Kural olarak her eş veya mirasçıları, diğer eşe ait artık değerin yarısı üzerinde hak sahibi olurlar. Fakat mahkeme konusu zina veya hayata kast olan boşanma davaları sonucunda, tespit ettiği kusur durumlarına da dayanarak, kusurlu eşin artık değerdeki pay oranını azaltabilir yahut artık değerden hiç pay almayacağına hükmedebilir.
Yine aynı şekilde aileye özgülenen malların paylaşılması durumunda da şayet boşanma konusunun zina veya hayata kast olduğu durumlarda hakim, kusurlu eşin bu mallardan alacağı payın azaltılmasına yahut hiçbir şekilde pay almayacağına karar verebilir.
Boşanmada Kusur Sayılan Davranışlar
Boşanmada kusurun tespiti tarafların mahkemeye sundukları birtakım bilgi ve belgeler aracılığıyla hakim tarafından tespit edilecektir. Kanunda boşanmada kusur teşkil edecek davranışlar sayılmamıştır. Hakim hakkaniyete uygun biçimde “az kusurlu, eşit kusurlu, daha fazla kusurlu” şeklinde niteleme yapmak suretiyle tespitte bulunacaktır. Yargıtay kararlarından hareketle boşanma davasında kusur olarak kabul edilen davranışlara birtakım örnekler verilebilir:
- Sadakat yükümlülüğünü ihlal etmek
- Eşine ilgisiz davranmak
- Küfür etmek
- Eşin çalışmasına izin vermemek
- Ailesinin eşini darp etmesine sessiz kalmak
- Ailesiyle görüştürmemek
- Eşini yakının evine bırakmak
- Şiddet uygulamak
- Ölüm tehditinde bulunmak
- Hakaret etmek ve onur kırıcı davranışlarda bulunma
Boşanmada Kusurun Tespiti
fff
Yargıtay Kararları
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2014/11762 karar numaralı kararına konu teşkil eden olayda:
“Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, davacı koca tarafından kusur belirlemesi, nafaka ve tazminatlar yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR:
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı kocanın aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2-Mahkemece, davacı kocanın daha ağır, davalı kadının az kusurlu olduğu kabul edilerek, tarafların boşanmalarına, davalı kadın yararına maddi ve manevi tazminat ile yoksulluk nafakasına karar verildiği anlaşılmış ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden davacı kocanın eşi ile ilgilenmeyip vaktini kendi ailesi ile geçirdiği, davalı kadının ise eşine hakaret ettiği anlaşılmaktadır. Tarafların gerçekleşen kusurlu davranışları dikkate alındığında, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına ve boşanmaya neden olan olaylarda eşit kusurlu olduklarının kabulü gerekmektedir. Boşanma davalarında eşit kusur halinde maddi ve manevi tazminata karar verilemez ( TMK. md. 174/1-2 ). Mahkemece, davacı kocanın daha ağır kusurlu olduğu kabul edilerek, bu hatalı kusur belirlemesine göre davalı kadın yararına maddi ve manevi tazminat verilmesi yanlış olmuştur.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple kusur belirlemesi ve tazminatlar yönünden BOZULMASINA, hükmün bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda l. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle, 28.05.2014 tarihinde karar verildi” ifadelerini kullanmıştır.
YARGITAY 2. HUKUK DAİRESİ E. 2014/7257 K. 2014/18194
KARAR :
1- Yapılan yargılama ve toplanan delillerden, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında ve boşanmaya sebep olan olaylarda davacı ( koca )’nın birlikte yaşamaktan kaçınarak, evlilik birliğinden kaynaklanan görevlerini yerine getirmediği, davalı ( kadın )’ın ise boşanmayı gerektirir kusurlu bir davranışının kanıtlanamadığı anlaşılmaktadır. Nikahtan önce davacı ( koca )’ya yönelik davalı ( kadın )’ın ailesinin baskı ve şiddet eylemlerinin boşanma davasında dikkate alınamayacağı nikahtan sonra da davalı ve ailesinden kaynaklanan kusurlu eylemlerin kanıtlanmadığı anlaşılmaktadır.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 166. maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı iradeyle sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonrada mademki birlik artık sarsılmış diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Öyle ise Türk Medeni Kanununun 166. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır ( T.M.K. madde 166/2 ).
Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan sebeple isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Ancak bu yön temyiz edilmediğinden bozma nedeni yapılmamış, yanlışlığa değinilmekle yetinilmiştir.
2- Davalı ( kadın )’ın temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;
a.Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı ( kadın )’ın aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yersizdir.
b.Boşanma veya ayrılık davası açılınca hakim, davanın devamı süresince, gerekli olan, özellikle eşlerin barınmasına ( T.M.K. madde 186/1 ), geçimine ( T.M.K.madde 185/3 ), malların yönetimine ( T.M.K. m. 223, 242, 244, 262, 263, 264, 267, 215 ) ve çocukların bakım ve korunmasına ( T.M.K.m.185/2 ) dair geçici önlemleri kendiliğinden ( re’sen ) almak zorundadır ( T.M.K. m. 169 ). O halde; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 185/3. ve 186/3. maddeleri uyarınca, tarafların ekonomik ve sosyal durumları da gözetilerek dava tarihinden geçerli olmak üzere davalı ( kadın ) yararına uygun miktarda tedbir nafakasına hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı bulunmuştur.
c.Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir. Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz. ( T.M.K.m.175 ) Toplanan delillerle, boşanmaya sebep olan olaylarda davalı ( kadın )’ın daha ağır kusurlu olmadığı, her hangi bir geliri ve malvarlığının bulunmadığı, boşanma yüzünden yoksulluğa düşeceği gerçekleşmiştir. O halde, davalı ( kadın ) yararına geçimi için uygun miktarda yoksulluk nafakası takdiri gerekirken isteğin reddi doğru görülmemiştir.
- 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 174/1. maddesi mevcut veya beklenen bir menfaati boşanma yüzünden haleldar olan kusursuz ya da daha az kusurlu tarafın, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebileceğini, 186. maddesi, eşlerin evi birlikte seçeceklerini, birliğin giderlerine güçleri oranında emek ve mal varlıklarıyla katılacaklarını öngörmüştür. Toplanan delillerden boşanmaya sebep olan olaylarda maddi tazminat isteyen eşin diğerinden daha ziyade ve eşit kusurlu olmadığı anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu bu eş, en azından diğerinin maddi desteğini yitirmiştir. O halde mahkemece, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarıyla kusurları ve hakkaniyet ilkesi ( T.M.K. Md. 4 T.B.K. madde 50 ve 52 ) dikkate alınarak davalı ( kadın ) yararına uygun miktarda maddi tazminat verilmelidir. Bu yönün dikkate alınmaması doğru görülmemiştir.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarda 2-b, c, ve d bentlerinde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin ise yukarda 2-a bendinde gösterilen sebeple ONANMASINA, istenmesi halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle, 23.09.2014 tarihinde karar verildi.